From Caligari to Burton EXPRESSIONISM
EDITOR: EFE PINAR
Bu ay belki de Gotik filmlerin kralı olarak adlandırabileceğimiz Tim Burton’dan, onun ilk filmlerinden ve Dışavurumcu Alman sinemasından nasıl etkilendiğinden bahsetmek istedim.
Tim Burton 25 Ağustos, 1958 yılında California Burbank’te dünyaya geldi. Küçük yaşlardan itibaren korku filmleri izleyip, çizim yapmanın, özellikle karikatürlerin , kariyerini şekillendirmesinde çok büyük etki yarattığını, yaptığı çoğu röportajda dile getirdi. Uzun bir süre Disney’de animatör olarak çalıştı. İçlerinde Frankenweenie (1984)’nin de bulunduğu bir dizi kısa film serileri yarattı. İlk uzun metraj filmini ise 1985 yılında çekti. Pee-Wee’s Big Adventure filminde, çalınan bisikletini arayan bir adamın hikayesi ile yarattığı gişe başarısı, belki de onu en iyi yansıtan ve dünyaya tanıtan filmi, Beetlejuice (1988)’u çekmesi için zemin hazırladı. Beetlejuice seyircisine Tim Burton’ın karanlık komedisini tanıtmakla birlikte Dışavurumcu Alman sinema akımından nasıl etkilendiğini ve de bu akımı post-modern sinemaya nasıl aktardığını gösterdi.
Peki bahsettiğimiz Dışavurumcu Alman sinema akımı nedir ve bu akımın modern sinemada bulunmasının önemi ne seviyelerde önemlidir? Dışavurumcu Alman Sineması sinema ve film tarihini direkt etkileyen ve yeni akımlar yaratılmasına büyük ölçüde yardımcı olan bir sinema akımıdır.
Birinci dünya savaşı sırasında propaganda filmleri çeken yönetmenlerin, savaşın sona ermesi ile savaş kaybetmiş bir toplumun yaşadığı psikolojik ve sosyo-ekonomik bulantının birey yaşamını yerle bir edişini anlatmak istemesiyle ortaya çıktı. Bu akımın en önemli özellikleri ışık oyunları, sürreal set tasarımları, insan dışı karakterler (Grotesk varlıklar) ve dış mekandan uzak, hep iç mekan çekimleridir. Sanatçıların iç mekan çekimlerini kullanma sebepleri, kafalarının içinde olan atmosferi seyirciye yansıtmak istemelerinden kaynaklanıyor.


Alman dışavurumculuğunun ilk örneği olarak 1919 tarihli The Cabinet Of Dr Caligari kabul edilir. Tim Burton’ın bir iki filmini izleyen bir sinemasever, Tim Burton’ın sinemasındaki ekspreyonizmi rahatlıkla hissedebilir. Kendisi daha kariyerinin başındayken The Cabinet Of Dr Caligari’yi yeniden çekmesi bile istenmişti, bu proje hayata geçmese de bir akımın en öncü örneğini çekmek için seçilmesi onun konuyla ne kadar ilgili olduğunu kanıtlamakta...
Gelelim Beetlejuice filmine, belki de Tim Burton’un en çok bilinen filmlerinden biri olabilir ve bu filmle Tim Burton Dışavurumculuk akımını 1918 lerden günümüze aktarmayı başardı. Tim Burton filmine derin anlamlar yüklemek için ondan önceki ekspresyonist sanatçılar gibi Beetlejuice filminde de sembolizmi çok kullandı ve bunun yanı sıra çekilen ortamı olabildiğince geometrik olarak absürd, çılgınca ve gerçek dışı yarattı.
Bununla birlikte duvarlarda ve çevredeki objelerde kullanılan ışık ve gölgeler ekspresyonizm akımında geçen ‘’ışık oyunları’’ tarzına çok benziyor. Işıklandırmada kullandığı yoğunluk, kalite ve yönlendirme ile algılanan imaja çok büyük anlamlar yüklemektedir. Beetljuice’da kullanılan kıyafetler ve genel renk paletleri bu görevi görüyor. Bir başka kullanılan element ise filmin genel olarak ‘’ Rüya gibi’’ oluşudur.
Filmler izleyenler için tamamen yeni dünyalar yaratabilirler ve bu filmlerin sahip olduğu en ender rastlanan hediye olabilir.Çünkü ekspresyonizm’in amaçlarından biri karakterin zihinsel olarak yaşadığı sıkıntıları doğru şekilde yansıtmaktır ve bunu yepyeni bir dünya yaratarak bir sanat dalının içinde bize yani seyirciye anlamından şaşmadan anlatabilmektir.



Çoğu yönetmen bildiğimiz veya kendimizi içine atabileceğimiz bir mekan kullanırken, Tim Burton reel dünyada asla karşılaşmadığımız yepyeni bir ortam yarattı. Bunu The Nightmare Before Christmas filminde görebiliyoruz. Bu filmde tanıyabileceğimiz bir tek manzara bile yoktur, her yer garip ve korkutucudur , hatta Noel Baba karakterinin bile kendisiyle özdeşleşen kırmızı uniforması olmasa tanımak mümkün değil.
Beetlejuice Dışavurumcu Alman sinema akımını birden fazla yönde ele almış ve derinlemesine tasvir edebilmiş bir filmdir. Bu akımı filmde görebileceğimiz en yoğun özellik, mekanların oldukça rahatsız edici bozuk ve fazlasıyla dramatize edilmiş olmasıdır. Abartılmış şekiller ve çekim açıları hem gerçek dünyayı hem de hayalet dünyayı tasvir etmek için kullanılmıştır.
Yoğun renkler ve yüksek kontrast kullanımı, Beetlejuice’un dolabından da izlenebileceği şekilde filmi estetiğe ve stilize edilmiş bir tarza dayandırıyor. Bunlara ek olarak kostümler ve makyajlar oldukça ekspresyonist ve bütün yaratıklar eksantrik makyajlar, tuhaf kostümler ile oldukça korkutucu ve rahatsız ediciler.
Karakterler Alman Dışavurumcu sinemasının en önemli filmleri olan ‘’ The Cabinet of Caligari’’ ‘’ Nosferatu’’ filmlerindeki ana karakterle oldukça benzerlik göstermektedir. Tim Burton yarattığı Gotik tarzı ile hem sinemayı sinema yapan akımlardan birini modern sinemaya taşıyan yönetmen olmuş, hem de bunu ilk filmleri ile gerçekleştirmiştir.